13 Mart 2013 Çarşamba

Berberian Sound Studio (2012)

Berberian Sound Studio 2012'nin merakla beklediğim filmlerinden bir tanesiydi. Film, sinema endüstrisinin en can alıcı bölümlerinden seslendirme ve ses efektlerinin gerçekleştirildiği bir ses stüdyosunda geçiyor. Sinema her ne kadar göze hitap etse bile, bir o kadar da kulağa hitap etmesi gerekir. Televizyonda enter band'sız bir filmi izlerken en heyecanlı sahnelerde kulağınıza gelen basit efektleri ya da birbirini takip eden müziği düşünün, en kötüsü merakla beklediğiniz bir filmin kötü seslendirmesinin sizi filmden nasıl uzaklaştırabileceğini hayal bile etmek istemezsiniz.
Film, yönetmen Peter Strickland'in ikinci uzun metrajlı olmasına rağmen çok başarılı bir performans şunmuş. Başroldaki Toby Jones'un performasnı da her zaman olduğu gibi muhteşem.
Filme gelince, kısaca konu şu şekilde ilerliyor; İngiltere'den gelen ses mühendisi Gilderoy, para kazanmak için İtalyadaki Berberian ses stüdyosuna gelmiştir, İlerleyen bölümlerde anlayacağımız üzere ailesini (annesinin) ufak bir yatımı için finansman sağlamak amacında, işini olabildiğince iyi yapmanın ve parasını alabilmenin peşindedir. Santini yönettiği bir Giallo için ses efektlerini oluşturmakta ve kaydını yapmaya çalışmaktadır. Ancak film, korku filmi değil yönetmenin deyişiyle "bir Santini filmi"dir. Filmin sadece açılış bölümünü görmekle yetiniyoruz, zaten filmimizin işi kurmaca filmle değil filmin arka planındaki oyunlarla ilgili. Gilderoy'un karşısına , ilk önce ses stüdyosunun yöneticisi, sert ve paragöz Francesco, sonra uçarı yönetmen Santini çıkacaktır. Zira Santini'nin filmden çok gözü güzel kadın oyuncularladır...
Film; tam olarak bir Giallo filmi değil. Etrafta öldürülen insanlar yok, pastel kırmızısı kan akmıyor. Ama ekranın tam ortasında karalığın içinde kırmızı ışıkların altında çığlık atan kadınlar ve canavar gibi sesler çıkaran adamlar var. Filmin ilerleyişi de genel olarak Giallo senaryoları doğrultusunda ileriliyor: İngiliz/Amerikalı İtalya^da çalışmaya başlıyor, etrafında eganzantrik ve bir o kadar şüphe çekici İtalyanlar mevcut. Makas gibi kesici aletler, eldivenli sahibi olmayan bir el, karanlık bir ortam ve kırmızı ışıklar, kısacası cesetler hariç (fiziksel olarak Santini'nin katledilen filmini saymazsak) herşey mevcut... Gildery'un annesinden gelen üç mektup ise, muhteşem (!) Hollywood filmlerinde yapılan uzun flashback'lerin yerine çok kısa ve etkileyici bir şekilde herşeyi açıklıyor (senaristi de bu noktada tebrik etmek lazım... Yine Strickland)
Sonu ise biraz Lynch filmlerine benziyor diyebiliriz (Bunu spoiler'dan saymayalım!). Oyunculuklar, ışık, ses efektleri ve senaryo yerli yerinde , çok düzgün bir film olmuş. Strickland bize, bir sonraki filmini merakla beklemekten başka bir çare bırakmıyor.