14 Mayıs 2016 Cumartesi

He Never Died (2015)

Ülkemizde, geç de olsa, internet üzerinden film ve dizilerin yayınlandığı yasal platform sayısı ve popülerliği artmaya başladı. 80'lerde VHS ve Betamax video formatlarıyla sadece yüksek bütçeli filmler değil, aynı zamanda B sınıfı olarak kategorize edilen ve daha çok bağımsız yapımcıların yapmış oldukları filmleri seyretme şansını bulduk. Daha sonra flmler dijital ortama aktarılarak VCD, DVD ve Blue-Ray formatları ile görsel ve işitsel kalitede çıtayı çok yukarılara çıkardılar. Şimdi her evden (internet bağlantısı olan) , pek çok filme, diziye ve belgesele ulaşmak çok kolay. Doğal olarak, pek çok platformda seçim imkanı olduğu için, günümüzde daha az boş vakti bulunan seyirci için film seçimi çok kritik hale geliyor. Netflix , Amerika'da sonra Avrupa'da hizmet veren film/dizi/belgesel portallarının başında geliyor. Pek çok dizinin yapımcılığını/dağıtımcılığını da üstlenen platform, kısa süre önce ülkemizde de hizmet vermeye başladı. Her ne kadar film opsiyonları kısıtlı olsa da, kaliteli seçimler sunuyor.
"He never died" da Netflix üzerinden ulaşabileceğiniz filmlerden birisi. Yönetmen Jason Krawczyk'in ikinci uzun metrajlı filminin başrol oyuncusu Henry Rollins filmin en dikkat çeken öğesi. İtiraf etmem gerekirse, başrol oyuncusu farklı birisi olsaydı, zaman ayırıp filmi seyretmeyebilirdim!

Henry Rollins, 90'ların Rock ikonuolmakla birlikte, yapmış olduğu TV projeleri ve oynadığı filmlerle oldukça başarılı olmuş bir isim. Ülkemizde günümüzde genel tanınırlığı sorgulanabilse de, hatırı sayılır bir hayran kitlesi mevcut.
Filme dönersek, öncelikle çok yüksek bütçeli , heyecan dozu hiç bitmeyen bir film bekliyorsanız , hayal kırıklığına ığrayabilirsiniz. Macera/Korku/Komedi türleri karışımı film seyirciyi çok rahatsız etmeden hoşça vakit geçirten türden.
Konusu ise; sürekli uyuyan ve kendi deyimi ile "çok da birşey yapmayan" Jack (sadece Jack, soyismi yok) rıtinleri olan aynı restoranda kahvaltı/yemek yemek ve kilisede bingo oynamak dışında (kafasındaki seler haricinde) hayatı monoton devam etmektedir. "Herkesin radarının dışında kalan" Jack'in hayatı, varlığından daha önce haberi olmadığı kızı ile tanışmasından sonra değişir. Gizli paketleri tedarik ettiği stajyer doktorunun borcu nedeniyle, mafya Jack'i tehdit eder ve yeni tanıştığı kızını kaçırma noktasına kadar gelirler. Bu yasadışı karakterlerin bilmediği şey, Jack'in ksn ce insan eti ike beslendiği ve ölümsüz olduğudur. Jack her ne kadar ölümsüz olsa da, ölümün kendisinin peşine bırakmak gibi bir niyeti yoktur!
Jack karakteri, Blade gibi kana ve maceraya susamış bir çizgi-roman karakteri değil. Et yemediğinde vejeteryan sayılabilecek, alkol yerine sıcak çayı içmeyi tercih eden ve odaklanabilmek için yaşlıkar ike kilisede bingo oynamayı tercih eden bir ölümsüzdür. Biraz bıkkın, biraz yorgun ve boşvermiştir. Henry Rollins'in karakteri filmde oldukça az ama öz konuşuyor ve yalan söylemenek gibi bir özelliği de var. Aslında ölümsüzlüğe ulaşmış bir Leboeski gibi düşünebilirsiniz.
Filmin kara mizah kısmı oldukça başarılı. Sıkılmadan izleyebileceğiniz, mizah ile macerayı başarılı şekilde harmanlayan bir film. Bol dramalı bitmek bilmeyen gençlik/vampir film/dizilerinden sıkıldıysanız, akşamınızı "He never died" ile geçirebilirsiniz.
Not: Filmin şu anda Türkçe altyazı seçeneği bulunmamaktadır!

12 Mayıs 2016 Perşembe

Baskın - Karabasan (2016)


Türk korku sinemasında son yıllarda konu olarak rağbet gören; cinler , ruhlar ve lanetlerin haricinde, özellikle son on yıl içinde yeni konular nedende denenmedi. Dünyada ,sadece zombi (yaşayan ölüler) teması, bile yüzlerce gilm ve diziye konu olmasının yanında ülkemizde birkaç örneği haricinde , teğet bile geçilmemesi oldukça ilginç gelmiştir. Tam bu noktada, ümitlerim iyice azalmışken "Baskın" filmi ile karşılaştım...
Konuya kısaca değinirsek; farklı karakterlere sahip beş polis, akşam bir lokantada yemek yerken , yakın bir nokta için aldıkları ihbar üzerine, olay mahaline doğru yola koyulurlar. Yolda yaptıkları kaza sonucu yoldan çıkarlar ve araçları ile bir dereye düşerler. Kendilerini zor durumdan kurtaran kahramanlarımız, bölgedeki ilginç yerel halk ile karşılaşırlar. En aklı başında olan kişiden yardım alıp, olay mahalline ulaşırlar. Kendilerinden önce gelen ekibin boş aracını bulduklarında, iyice meraklanarak, eski ve terk edilmiş Osmanlı zamanından kalma karakola girerler. Binanın içinde ilerledikçe , girdimiş oldukları kabusun içine daha da sürüklenmektedirler. Sonunda korkunç bir tarikat ve kanlı seramonilerine şahit olmakla kalmayıp, bu seramoniye istemeden dahil olurlar.

Filmin tekinsiz havası; uzun süredir devamlılıkla ilgili problemli olan güncel filmlerden farklı olmasını sağlıyor. Devamlılığı, geri dönüş ve rüya sahneleri ile güzel kurgulanmış. Renk ve ışık seçimi , yine pek çok benzerine göre daha başarılı. Ayrıca filmin uzun giriş kısmı (özellikle karakterler arasındaki diyaloglar) oldukça akıcı ve argo içermesine rapmen gerçekçiliği sağlıyor.

Pek çok kişi filmi ve konusunu  "Hellraiser" ve "Event Horizon" filmlerine benzetse de, daha çok John Carpenter'ın "Karanlıklar prensi - Prince of darkness" ve "13. Karakola saldırı - Assault on precinct 13th" arasında gidip geldiğini düşünüyorum. Zaten filmin arka planında kullanılan müzikler de, John Carpenter'ın müzik anlayışı ile paralel ilerliyor.
Ufak bir uyarı, özellikle filmin sonlarına doğru kan, vahşet ve cinsellik dozu iyiden iyiye artmaya başlıyor. Kimileri için rahatsız edici seviyede bulunsa da , cehennemi bu üç özellik olmadan nasıl tasvir edebilirsiniz?
Filmin sonu hakkında bilgi vermeden, bazı yorumlarda hikayenin sonunun daha iyi bağlanabileceğine belirtilen fikirlere rastladım. Bu konuda yönetmenin ve senaristlerin seçiminin izleyiciyi rahatsız etmeyeceğine inanıyorum.
Ülkemizde çıkan, konu ve görsellik açısından pek çok filmden üstün olan Baskın'a ayrıca zaman ayırmanızı öneririm.