Benim için, konu H.P. Lovecraft olunca akan sular durur. Kendine ait bambaşka bir dünya sunan hikayelerinden biri olan Pickman's Muse'u hakkında yakın zaman içinde yazmıştık. Konusunu duyduğum zaman Banshee Chapter da heyecan yarattı. Filmin yönetmeni olan Blair Erickson'un ilk uzun metrajlı filmi olunca, bir tadına bakalım dedim...
Filmin kısaca konusu şöyle:
Gazeteci Anne Roland, üniversiteden yakın arkadaşı James Hirsch'in (True Blood dizisinin tatlı vampir rahibi - Michael MacMillian) aniden ortadan kaybolmasının perde arkasını araştırmaya karar verir.Ulaştığı videoda (kayıp görüntü filmi efekti) arkadaşının değişik bir kimyasal içmesini ardından radyodan garip bir müzik duymasını ve arkasından kameramanıyla birlikte kanlı izler bırakarak kaybolmasını seyreder. Araştırmaları onu kimyasalın kaynağı olan egzantrik gazeteci Thomas Blackburn'un kapısına kadar getirir. (Thomas Blackburn karakterinin ünlü gazeteci Hunter S. Thompson'dan (Muhteşem Terry Gilliam ve Fear & Loathing in Las Vegas) esinlediğini tahmin etmek zor olmasa da Ted Levine'in (Kuzuların Sessizliğinin Bufalo Bill'i) karaktere ayrı bir tat katıyor.). Thomas'ın yanında özel imalatçı yardımıcısı ile de tanışan Anne, içkisine kimyasal katıldıktan sonra (insanın içinden keşke Ramones'tan Somebody Put Something In My Drink şarkısı filmin müzik listesinde olsa diye geçiriyor) partiye katılır. Radyodan gelen tuhaf müzik, ışıklar, değişen suratlarve geliyorlar...
Bu esnada kimyageri yolda bırakıp, kimyasalı sonra da garip rakam ve müziğin yayın yapıldığı istasyona doğru gerilim dolu bir yolculağa koyulan garip çiftimiz, yayının yapıldığı noktaya ulaşır. Yayın terkedilmiş, devlete ait bir yeraltı laboratuarından yapılmaktadır. Biraz ipucu vermek gerekirse; devlet değişik denekler üzerinde ilaç deneyleri yaparak farklı boyutlara ulaşmaya çalışır (Nihayet Lovecraft, kısmen From Beyond). Karşılarına çıkan mahlukatlar Bölge 51'in uzaylıları değil, insanları takım elbise olarak kullanmayı seven yaratıklardır. Bu bilgilere deneyler esnasında çekilen görüntülerle ulaşmaktayız.
Her ne kadar ilginç bir öyküsü olsa da filmin bana göre aksayan noktası var. En önemli aksaklık, filmin türüne karar verememesi. Bulunmuş video (found footage) tarzı ile başlayan film gerilime daha sonra korku , ilerleyen noktalarında bilim-kurgu filmine dönüşüyor. Filmin çoğunda el kamerası ya da hareketli kamera kullanıldığı için, filmin başındaki video havasından kendimizi kurtaramıyoruz. Hikayenin dağıldığı yerde video ile geri dönüşler yapılması bazen filmin ritmini bozuyor (evet flashback sevmiyorum!).
Yine de filmin, soğuk bir kış gecesinde battaniyenin altına sığınmanızı sağlayacak tekinsiz bir atmosferi ve yerinizden zıplatacak birkaç efekti mevcut. Ama filmdeki kafa karışıklığı bazen odaklanmanıza engel olabiliyor. Filmin her dondurma çeşidinden tatmak isteyen bir çocuk gibi ,türden türe atlayabiliyor. Bu kadar dondurma karın ağrıtabilir diye uyarıp, ilk yönetmenin denemeye değer filminden tadına bakmanızı önerelim.
gfh
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder