14 Eylül 2014 Pazar

Ahi Va El Diablo (Here Comes The Devil) (2012)



İşte şeytan geliyor...Sıcaktan, çölden, uzaklardan, kısacası Meksika'dan. Güney Amerika'nın bu sıcak ülkesinden zaten, maskeli güreşçiler tekila haricinde de değişik şeyler çıkıyordu. 2010 yılında Somos Que La Hey (We are what we are) ile tanıştık. Kendi halinde bu film, uluslararası bir başarıya ulaşınca Hollywood'un gözünden kaçmadı ve aynı isimle 2013 yılında hikayenin geçtiği yer Amerikan kırsalına uyarlanarak tekrar çekildi.
Sene 2012 ve Meksika'da yine uğursuz olaylar olmaya devam ediyor. Film biraz hızlı başlıyor, iki lezbiyenin ateşli geçen gecesi, evlerine giren bir adamın birisini fena halde dövmesi ile bozulur, kavga esnasında kadının iki parmağını kesen sapık, kadının partnerinin kafasına sert bir cisimle vurması sonucu kaçmasını sağlar. Sapığımız kolleksiyonu olan diğer parmaklarla birlikte bir tepeya kaçarken görürüz, daha sonra sapığımız soyunarak tepede bir mağraya girerken sekans biter.
Bu arada  Felix ve Sol iki çocukları ile tatillerinin dönüşünde kızları Sara'nın ergenliğe adım attığını öğrenirler. Durum konusunda annesi Sara'ya yol gösterirken, bir benzincide durarak elbiselerinin değiştirmesine yardımcı olurken , garip bir adam tarafından izlendiğini görür. Olayın şokunu atlatmak için hem de oyun olsun diye çocuklar tepeye gitmek istediklerini söylerler ve annelerinden 1.5 saatlik izini koparırlar. Çocuklar tepenin yoluna koyulurlarken, anne ve baba ufak bir kaçamak yaparlar ve uyuyakalırlar. Uyandıklarında 1.5 saat çoktan geçmiş ve çocuklardan iz yoktur. Zaman geçmesi ile polise de haber verilir. Bir motelde dinlenmeye karar verdiklerine , aslında çiftin arasında ciddi problemler olduğunu görürüz. Tekrar aramaya çıktıklarında, marketteki yaşlı bir amca (filmlerde hep uyaran yaşlı amca bu sefer geç kalmış gşbş gözüküyor!) tepenin lanetli olduğunu ve pekçok insanın kaybolduğunu açıklar. Çocukları beklerken, Felix arkasından geçen kamyonet dikkatini çeker, acaba çocuklar kaçırılmış mıdır?
Filmin ilk yarısı özellikleHollanda yapımı gerilim filmi  Spoorloos (The Vanishing 1988) ve Avustrulya yapımı Picnic At The Hanging Rock (1975) filmlerinin karışımı bir havada ilerliyor. Filme doğaüstü bir yardımcı konu eklenmeden de heyecen içinde seyredilebilir durumda. Ancak işler Meksika'da böyle yürümüyor tabii! İşte şeytan geliyor...
İşte o sırada çocuklar tepeden elele sanki hiçbir şey olmamışçasına gelirler. Çocuklarına kavuşan aile evlerine dönerler. Çocuklar eskisinden daha sessiz ve sakindir. Usulca okullarına gitmeye devam ederler ancak özellikle anne çocuklardaki değişimi fark eder. Baba ise o akşam gördüğü kamyonetten şüphelenir. Aynı kamyonete çocukları ile rastladıklarında, çocuklar değişik tepkiler vermeye başlar.Tekrar tepenin etrafındaki markete gittiğinde yaşlı amcamızdan (yine geç kaldın!), kamyonetin sürücüsünün aynı zamanda kızını izleyen kişi olduğunu da öğrenir. Karı-koca şoföre bir ziyaret planlayıp, çocuklarını dadıya emanet ederler. Ummadıkları gibi geçen ziyaretin sonucunda , eve döndüklerinde evde dadıyı bulamazlar, dadıya telefonla da ulaşamazlar, çocuklar ise yataklarında mışıl uyuyordur. Kısa bir süre sonra okuldan gelen telefonla Sol'un aklı iyice karışır; her sabah okula bıraktıkları çocukları okula gitmemektedir. Bir sabah çocuklarını gizlice takip eden Sol, çocuklarının okul yerine tekrar aynı tepeye gittiklerini keşfeder...
Filmin ikinci yarısı ise Coen kardeşlerin ilk başyapıtlarından Blood Simple (1984) ve Omen (1976) arasında devam ediyor. Neden tercih edildiği anlaşılmayan gereksiz zumlar hariç filmin gidişatını etkileyen faktörler yok. Kısa bir süre sonra bu filmi de (vahşet ve cinsellik içeriği azaltılmış olarak) Hollywood'un el atacağını tahmin ediyorum.
Kimi zaman konun gidişatı tahmin edilebilir olsa bile yine de heyecan içinde seyredebileceğiniz bir film. Klasik şeytan çıkarma ayinli filmlerden sıkıldıysanız, ve biraz kara film sosu biraz da yakacak kadar acı salsa soslu korku ve gerilim filmi arıyorsanız, işte şeytanınız geliyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder