Son yıllarda her çekilen korku ya da gerilim filminin büyük bir bölümünün (found footage) kayıp/bulanan görüntü kaydı filmi olması aslında çok büyük bir tesadüf değil. 1999 Yılının büyük olayı olarak takdim edilen Blair Cadısı (The Blair Witch Project) filmi sayesinde, yapımcıların ve yönetmenlere filmlerini ucuza mal etmenin yolu açılmış oldu. Her ne kadar pek hazzetmesem de, bu tip filmler korku/gerilim filmlerinin koynunda büyümeye ve bir alt tür oluşturmaya başladı. Böylelikle hatırı sever bir izleyici kitlesine ulaştı. Açıkçası (Bence bir antoloji sayılması gereken) V/H/S film serisi haricinde çok dikkatimi çeken bu türde film olmadı, ta ki The Poughkeepsie Tapes ile tanışıncaya kadar.
Film, türünün neredeyse her örneği olan bir grup (zibidi) genç (mutlaka kızlı erkekli ve bir erkek fazlası ile) ellerine kamera alıp, lanetli evler, tekinsiz ormanlar, terkedilmiş binalarda uyarılara rağmen ellerini sallayarak dolaşmalarını anlatmıyor. Zaten hikayemiz ne kristal gölünde ne de Elm sokağında ne de kapatılmış bir akıl hastanesinde geçmektedir. Olaylar tamamen , Amerika'nın merkezinde, New York eyaletinin belki de en vasati şehri olan Poughkeepsie şehrinde geçiyor. Film polislerce bir evde (bahçede gömülü pek çok ceset ile) yüzlerce video kasetin bulunması ile başlıyor. Kasetleri izleyen uzmanların, belki de tarihin en büyük seri katili ile karşı karşıya olduklarını anlamaları çok uzun sürmüyor.
Filmin ilerleyişi bir belgesel ritminde ilerliyor (en doğal haliyle bu film zaten aslen uydurma bir belgesel!). Zaman zaman FBI uzmanları, profilcileri, kimi zaman olayı zamanında incelemiş emekli polisler (göbekli ve barbekülerinin başında!), kimi zaman ise kurbanların yakınlarının hayali röportajları ile ilerliyor. Katilin kimliğini film boyunca öğrenemiyoruz, geçmişi hakkında bize pek ipucu vermiyor, hatta tam olarak kendisini bile (video çekimlerinde bir nebze) göremiyoruz. Zaten görmeye de ihtiyaç duymuyoruz, hiakyenin heyecanı bize izin vermiyor. Sözde video kasetlerinde ilk cinayet açıklandıktan sonra, katilin gelişimini, methodlarını nasıl geliştirdiğini , uzmanların açıklamasıyla heyecan içinde seyrediyoruz. Ancak filmin belki de en büyük eleştiri noktası buradan başlıyor... Seri katiller belli bir yönteme göre hareket edip, en zekisi bile hata yapabilmekteyken, katilimiz sürekli yöntem değiştirip, adam kaçırma, cinsel saldırı, işkence ve daha pekçok yöntem kullanarak, cinsiyet , yaş gözetmeksizin gözünü kırpmadan yoluna devam ediyor. Bir noktadan sonra seri katilimizin bir tür Freddy Krueger dönüştüğünü hissetseniz bile, method ve maskeleri ile daha çok Testere filmindeki katil şeklini alıyor.
Filmin yönetmeni, John Erick Dowdle, bu filmden sonra Karantina (2008) (İspanyol Rec filminin tekrar yapımı ve Şeytan (Devil - 2010) filmleri ile devam etti. Her iki filmde eli yüzü düzgün ama Poughkeepsie kadar özgün filmler değildi. Umarım yeni filmi As Above, So Belove ile tekrar büyük bir başarı yakalar.
Bu film herkesin midesine göre görsel zevkine göre değil! Eğer iyi bir gerilim filmi izleyicisi iseniz ve 80'lerin VHS görüntülerine özlem duyuyorsanız, vakit kaybetmeden bu zevkten mahrum kalmayın derim....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder